Ana Sayfa
DİĞER LİNKLER
SİTE YÖNETİCİSİ
YOLUMUZ DEVRİM YOLU
SMH OYUN
TOPLİST CLUB
FENERLİNİN SİTESİ
WİBTR
SİTEMİZDEN LİNKLER
HAFTANIN RESİMLERİ
ADMİNİ TANIYALIM
SPONSORLARIMIZ
TÜM CSS TASARIMLAR
TOP 5
WİBTR
İLETİŞİM
Şikayetleriniz ve önerileriniz için admin@wibtr.com mesajlarınızı yazabilirsiniz.
WİBTR
ONLİNE KENDİ FOTOĞRAFINI ÇEK
ONLİNE KENDİ FOTOĞRAFINI ÇEKMEK İSTERMİSİN?ÇEKMEK İÇİN KAMERANI KENDİNE DOĞRU ÇEVİR VE AŞAĞIDAKİ FOTOĞRAF MAKİNASINA BAS...
WİBTR
REKLAM ALANI
REKLAM VEREBİLMEK İÇİN ADMİNLE İLETİŞİME GEÇİNİZ.
SİTENE EKLE
TARAYICINIZ
SİTEMİZ EN İYİ İE7'DE DAHA İYİ GÖRÜNMEKTEDİR.
MASALLAR
YOKSUL ODUNCU
Yoksul bir oduncu, ıssız bir ormanın kıyısındaki küçük bir kulübede karısı ve üç kızıyla birlikte oturuyormuş.
Bir sabah yine işine giderken karısına demiş ki:
- Bugün öğle yemeğimi büyük kızla ormana gönder. Çünkü öğleye kadar işimi bitiremeyeceğim. Kız yolunu şaşırmasın diye yanıma bir torba darı alıp yollara serpeceğim.
Güneş ormanın tepesine kadar yükselince, kız bir tas çorbayla yola çıkmış. Fakat ormanlarda, kırlarda uçuşan serçeler, çayır kuşları, ispinozlar, kara tavuklar, kanaryalar darı tanelerini çoktan toplayıp yemişlermiş. Bu yüzden kız yolu bulamamış. Gün batıncaya, gece oluncaya kadar sağ ve esen dolaşıp durmuş. Gecenin karanlıkları içinde ağaçlar uğulduyor, baykuşlar ötüyormuş. Kızın içine bir korku girmeye başlamış.
O sırada uzakta, ağaçların arasında parıldayan bir ışık görmüş:
- Orada insanlar olsa gerek. Bunlar beni gece yanlarında misafir ederler diye düşünmüş; ışığa doğru ilerlemiş.
Çok geçmeden bir evin önüne varmış. Pencerelerinde ışık görünüyormuş. Kız kapıyı çalmış. İçeriden boğuk bir ses:
- Gel! Diye bağırmış.
Kız evin karanlık taşlığına girmiş. Odanın kapısını vurmuş. Aynı ses:
- Girsene içeri demiş. Kız kapıyı açtığı zaman saçı sakalı bembeyaz bir adamın masanın başında oturduğunu görmüş.
Adam yüzünü iki eliyle kapamışmış. Ak sakalı masanın üzerinden yere kadar uzanıyormuş. Sobanın yanında üç hayvan uzanmış, yatıyormuş: küçük bir horoz, mini bir tavuk, alaca tüylü bir inek..
Kız başından geçenleri yaşlı adama anlatmış. Geceyi geçirmek için ondan bir yer istemiş. Adam hayvanlara seslenmiş:
- Güzel tavuk, güzel horoz, alacalı güzel inek! Ne dersiniz buna siz?
Hayvanlar hep bir ağızdan:
- Bizce uygun! Demişler
- Yaşlı adam kıza dönerek:
-Burada her şeyden bol bol var! Haydi ocağa git, bize akşam yemeği pişir! Demiş. Kız mutfakta ne aradıysa bulmuş. Güzel bir yemek pişirmiş, ama hayvanları hiç düşünmemiş. Doldurduğu tabakları sofraya getirip koymuş. Ak saçlı adamın yanına oturmuş, karnını tıka basa doyurduktan sonra:
-O kadar yorgunum ki demiş, uzanıp uyuyacağım yatak nerde?
Hayvanlar seslenmişler:
- Onunla yedin içtin bizleri düşünmedin. Geceyi nerede geçirirsen geçir!
Bunun üzerine yaşlı adam:
- Haydi merdivenden yukarı çık. Orada iki yataklı bir oda göreceksin. O yatakları düzelt, beyaz keten çarşaflarını yay. Biraz sonra ben de gelip yatarım! demiş.
Kız yukarı çıkmış. Yatakları düzeltip çarşaflarını yaydıktan sonra, yaşlı adamı beklemeden, bunlardan birinin içine girip uzanmış. Bir süre sonra ak saçlı adam gelmiş. Elindeki ışığı kızın yüzüne tutmuş. Başını sallamış. Kızın derin uykuda olduğunu görünce döşemedeki kapağı açmış. Kızı, odanın altındaki mahzene indirmiş.
Akşam üstü ortalık kararırken oduncu evine dönmüş. Kendisini bütün gün aç bıraktığı için karısına çıkışmaya başlamış. Kadın:
- Benim suçum yok! Demiş. Kız yemeği alarak çıkıp gitmişti… Herhalde yolunu şaşırmış olacak..Sabahleyin dönüp gelir.
Oduncu güneş doğmadan kalkmış. Yine ormana gidecekmiş. Bugün de öğle yemeğini ortanca kızın getirmesini tembih etmiş:
- Yanıma bir torba mercimek alıyorum. Taneleri darınınkinden iridir. Kız bunları daha iyi görür, yolunu şaşırmaz! Demiş.
Öğle üzeri kız yemeği alıp yola çıkmış. Fakat mercimekler ortada yokmuş. Ormandaki kuşlar bunları da, dünkü gibi, yiyip bitirmişlermiş. Kızcağız bütün gün ormanda dolaşıp durmuş. Akşam olunca o da yaşlı adamın evine varmış. İçeri alınmış. Yiyecek bir şeyle, yatacak bir yer istemiş. Ak saçlı adam yine hayvanlara sormuş.
- Güzel tavuk, güzel horoz, alacalı güzel inek! Ne dersiniz buna siz?
Hayvanlar aynı yanıtı vermişler
- Bizce uygun: demişler
Bundan sonra her şey bir gün önceki gibi olmuş: Kız güzel yemekler pişirmiş. Yaşlı adamla birlikte yemiş, içmiş; fakat hayvanları düşünmemiş. Yatacağı yeri sorunca hayvanlar:
- Onunla yedin içtin..Bizleri düşünmedin.. Geceyi nerde geçirirsen geçir!
Kız uykuya dalınca yaşlı adam gelmiş. Kafasını sallayarak kızı seyretmiş. Onu da mahzene indirmiş.
Üçüncü gün sabah oduncu karısına demiş ki:
- Bugün bana yemeği küçük kızla gönder! Bu çocuk her zaman usludur, söz dinler. Herhalde dosdoğru yoluna gidecek, öbür haylaz kardeşleri gibi ormanda dolaşıp durmayacak!
Fakat annesi bu kızını da göndermek istemiyormuş. “En sevgili yavrumu da mı yitireyim?” demiş. Adam.
- Merak etme; demiş, kız yolunu şaşırmaz! Bu kez bezelye götüreceğim. Yollara serpeceğim. Bunlar mercimekten daha iridirler. Ona yolu gösterirler.
Fakat kız kolunda bir sepetle yola çıktığı zaman kuşlar bezelyeleri yiyip bitirmişlermiş. Kızcağız nereye gideceğini şaşırmış. Üzüntü içindeymiş. Babasının acıkacağını, yiyecek bir şey bulamayacağını, gecikirse anneciğinin merak edeceğini düşünüyormuş.
Sonunda ortalık kararınca uzaktaki ışığı görmüş. Ormandaki evin yanına varmış. Geceyi orada geçirmesini güler yüzle rica etmiş. Ak sakallı adam yine hayvanlara sormuş:
- Güzel tavuk; güzel horoz, alacalı güzel inek! Ne dersiniz buna siz.
Onlar bir ağızdan:
- Bizce uygun demişler!
Bunun üzerine kız, önünde hayvanların yattığı sobaya doğru gitmiş. Tavukla horozun parlak tüylerini okşamış. Alaca ineğin alnını hafif hafif kaşımış. Yaşlı adamın isteği üzerine güzel bir çorba pişirmiş. Tasa koymuş. Sofraya getirmiş. Sonra:
- Ben karnımı doyururken bu hayvancıklara hiçbir şey yok mu? Dışarıda her şeyden bol bol var. Önce onlara yiyecek getireyim demiş. Dışarı çıkmış; arpa getirerek tavukla horozun önüne serpmiş. İneğe de bir kucak dolusu güzel kokulu saman vermiş:
- Afiyetle yiyin sevgili hayvanlar! Susadığınız zaman içersiniz diye size serin su da getireyim! Demiş. Bir kova su getirmiş. Tavukla horoz hemen kovanın kıyısına sıçramışlar, gagalarını suya daldırmışlar; sonra kafalarını havaya kaldırmışlar. Böylece su içmeye başlamışlar. Alaca inek de bu sudan kana kana içmiş. Hayvanlar yemlerini yiyince kız, yaşlı adamın yanına giderek sofraya oturmuş. Ondan artan yemekleri yemiş. Çok geçmeden tavukla horoz başlarını kanatları arasına sokmaya başlamışlar. Alaca inek de gözlerini kapamış. Bunun üzerine kız:
- Artık ben de dinlenmeliyim demiş.
Kız merdivenlerden çıkmış, yatağı düzeltmiş, tertemiz örtüler örtmüş. İşi bitince yaşlı adam gelmiş, yataklardan birine yatmış. Ak sakalı ayaklarına kadar uzanıyormuş. Kız ikinci yatağa girmiş, duasını etmiş, uykuya dalmış.
Küçük kız gece yarısına kadar rahat bir uyku uyumuş. Fakat ondan sonra evin içinde bir karışıklık olmuş. Evin köşe bucağından gıcırtılar, çıtırtılar duyuluyormuş. Kapılar kendiliğinden açılıyor, duvarlar yumruklanıyormuş. Tavanın kirişleri yerlerinden fırlayacaklarmış gibi büyük bir gürültü olmuş.
Az sonra daha güçlü bir çatırtı duyulmuş. Bu kez de evin damı çöker gibi olmuş.
Sonunda her yanı yine sessizlik kaplamış. Keza hiçbir şey olmamış. Yattığı yerden kımıldanmamış, yine uykuya dalmış.
Sabahleyin ortalık aydınlandıktan sonra uyandığı zaman bir de ne görsün? Kendisi büyük bir salonun ortasında yatıyormuş. Kız sanki bir saraydaymış. Duvarlarda yeşil ipekten fon üzerinde altından çiçekler fışkırıyormuş. Yatak fil dişindenmiş. Üstündeki yorgan kırmızı kadifedenmiş. Yanındaki bir sandalyenin üzerinde incilerle işlenmiş bir çift terlik duruyormuş. Kız bunları düşte gördüğünü sanmış. Fakat içeriye çok şık giyinmiş üç uşak girmiş. Ne gibi buyrukları olduğunu sormuşlar. Kız:
- Gidin demiş, şimdi yataktan kalkacağım, yaşlı adama çorba pişireceğim. Güzel tavukla güzel horoza, alacalı güzel ineğe de yem vereceğim.
Kız yaşlı adamın kalktığını sanıyormuş. Onun yatağına bakmış. Fakat yatakta yaşlı adamın yerine yabancı bir erkek yatıyormuş. Dikkatle bakınca bu adamın hem genç, hem de güzel olduğunu görmüş. Adam uyanmış. Yatakta doğrulmuş.
- Ben bir prensim demiş, kötü bir cadı beni ak saçlı, ak sakallı bir yaşlı kılığına sokarak ormanda yaşamaya zorlamıştı.Bir tavuk, bir horoz ve alacalı bir inek kılığında üç uşaktan başka hiç kimse benim yanıma gelemiyordu. Eski durumuma dönmem için yalnızca insanlara değil; hayvanlara da iyilik etmeyi seven, temiz yürekli bir kızın yanıma gelmesi gerekti. İşte bu kız sen oldun. Cadının yaptığı tılsım, bu gece yarısısenin yardımınla bozuldu. Eski orman kulübesi yeniden sarayıma dönüştü.
Yataktan kalkınca prens üç uşağını kızın ana-babasına yollamış. Onları düğüne çağırmış. Bu sırada kız:
- Ama benim öbür kız kardeşlerim nerede? Diye sormuş.
Oğlan yanıt vermiş:
- Onları mahzene kilitledim. Sabahleyin ormana götürülecekler. Kötü huylarını düzeltinceye, zavallı hayvanları aç bırakmayıncaya kadar bir kömürcüye hizmetçilik edecekler!
ÖĞRENCİ VE KRALIN KIZI
Eski zamanlardan birinde yoksul bir öğrenci dünyayı tanımak için yolculuğa çıkmış. Hiç parası yokmuş. Ama genç yaşlarda parasız olmak hiç sorun olur mu ? Genç öğrenci dünyayı tanımak, kentleri görmek, başka ülkelerin gelenekleriyle, görenekleriyle tanışmak istemiş. Cebinde hiç parası olmasa da önemli değilmiş. “Geceleri ağaç altlarında uyurum, acıktığımda iyiliksever köylüler yemek verir, olmazsa yol kenarlarındaki meyve ağaçlarından
karnımı doyururum” diye düşünüyormuş.
Yollardan, tarla kenarlarında önüne çıkan buğdayları, bezelye tanelerini de topluyormuş. Günler aylar geçmiş. Kendi memleketinden çok uzaklarda dolaşırken bir gün güzel bir ülkeye gelmiş. Köylüler gencin nereden gelip nereye gittiğini merak etmişler. Dünyayı dolaştığını anlatmış. Köy sakinleri heyecanla dinlemişler öğrencinin anlattıklarını. Yemek vermişler.
Genç, köylülerden akşam yatmak için de bir samanlık göstermelerini rica etmiş. Köylüler ise bu bilgili oğlanı samanlıkta yatırmak istememişler. Kralın sarayına götürmüşler. Orada nasıl olsa bir yatak bulunur diye düşünmüşler. Kral ve kraliçe genç misafire pek sevinmişler. Onlar da sohbet edebilecekleri bilgili ve kültürlü insan ararlarmış. Kral bir ziyafet sofrası hazırlatmış uşaklarına. Bir tek kuş sütunun eksik olduğu masada da oğlanı genç kızının yanına oturtmuş. Öğrenci, güzel prensesin yüzüne bile bakamıyormuş utancından, ama içinden de “Bu prenses benim eşim olmalı. Kader benim karşıma çıkardı” diye geçiriyormuş.
İki genç birbirlerine de çok yakışıyorlarmış: “Kralım” demiş kraliçe. “Bu genç herhalde bizim kızımızı görmeye gelen bir prens. Onunla evlenmeyi düşünüyor olabilir” demiş. “Öyle şey olur mu?” demiş kral, “Bu yoksul bir genç. Sıradan bir öğrenci.” Gece, genç için sıradan bir yatak hazırlamışlar. Herkes odasına çekildiğinde, öğrenci yatmak için hazırlanırken tarlalardan topladığı şeyler ceplerinden odaya saçılmış. Genç bütün gece boyunca yerlerden onları toplamakla uğraşmış. Sabaha karşı da ancak bitirebilmiş. Kralın adamları gece genci gözlemişler. Bütün gece yatmadığını, eğilip kalktığını, uyuyamadığını krala anlatmışlar.
Kraliçe: “Gördün mü!” demiş krala. “Ben söylememiş miydim. Bu bir prens. Yoksul yatakta yatamadı.” O gece gence krallara layık bir yatak yapmışlar. Günlerdir yatak yüzü görmeyen genç ise deliksiz bir şekilde uyumuş. Sabah olduğunda kral ve kraliçe gencin prens olduğundan artık eminmiş. Öğleye doğru “kızımızı sana verebiliriz genç prens” demişler. Genç öğrenci prens olmadığım, değil parası pulu, hazinesi ve sarayları, yatacak yere bile muhtaç olduğunu söylemiş. Ama kimseyi inandıramamış.
Ülkede kırk gün düğün dernek kurulmuş. Kral, genç öğrenciye ülkesinin yarısını vermiş. Öğrenciyle prensesin çocukları olmuş. Öğrencinin aslında prens olmadığına uzun bir süre sonra inanmışlar. Ama geçen süre içinde kral ve kraliçe öğrenciyi o kadar çok sevmişler ki, artık dünyanın en zengin prensi bile gelse onunla değişmezlermiş.
|